Psiko-politik bir Mesele Olarak Yükselen Faşizm-1: Faşizmin Temel Özellikleri
Faşizm hemen her yerde hızla yükseliyor, ama adını koyarak ve altını çizerek bu mesele pek konuşulmuyor, gidişatın vahameti sanki pek anlaşılmıyor veya umursanmıyor.
Faşizm denince çoğu insanın aklına Hitler Almanyası ve Mussolini İtalyası geliyor. Sanki faşizm sadece bu klasik örneklerine sıkışmak zorundaymış, evrim geçiremezmiş gibi. Oysa mesela sosyalizm, Leninizm, Stalinizm, Maoizm gibi 20. yüzyıldaki klasik-geleneksel versiyonlarıyla donup kalmamış, çok ciddi evrim geçirmiştir ve arayışlar sürmektedir. Bugün bu geleneksel sosyalizm versiyonlarına dayanan hareketlerin-partilerin ciddiye alınabilir hiçbir ağırlığı yokken, olabilecek gibi de görünmezken, sosyalizmin daha özgürlükçü, çoğulcu, ekolojist ve feminist versiyonları dünyanın birçok ülkesinde siyaseti şu ya da bu ölçüde etkileyebilmektedir. Geleneksel sosyalist anlayışta merkezi bir yer tutan “proletarya diktatörlüğünün tezahürü olarak tek parti diktatörlüğü,” kitle desteği sağlayabilen sosyalist hareketlerin repertuarından çoktan çıkmış, onun yerini çoğulculuğa önem veren bir anlayış almıştır.
2. Dünya Savaşı’nda Almanya ve İtalya’daki faşizmlerin net bir şekilde yenilmesinden ve yol açtıkları yıkımın ortaya serilmesinden beri dünyanın çoğu ülkesinde açıkça faşist rejimlerin pek alıcısı yoktur. O yüzden faşizm de evrim geçirmek zorunda kalmıştır. Artık faşizm Hitler Almanyası ve Mussolini İtalyası gibi tamamen totaliter bir diktatörlük formu olmadan, belli bir “seçim-çoğulculuk” çerçevesine -saygı değil- tahammül göstererek var olabilmektedir. Faşizmin bu versiyonuna genellikle neo-faşizm denmektedir. Son 10-20 yılda neredeyse bütün dünyada tırmanışa geçen seçimli otoriter popülist rejimlerin genel olarak neo-faşizmle ve spesifik olarak da neo-faşist parti ve hareketlerle iç içe olduğu ve birçok ortak noktaları olduğu belirtilmelidir.
Bu makale dizisinin ilkinde faşizmin temel özelliklerine değineceğim. Bu özellikler hem klasik faşist rejimlerin, hem çağdaş neo-faşist hareket ve partilerin, hem de seçimli otoriter popülist rejimlerin değişik derecelerde ve formlarda paylaştıkları özelliklerdir. İkinci yazıda son birkaç on yılda faşizmin yükselişine katkıda bulunan faktörleri, son yazıda da faşizmin psiko-politik dinamiklerini ve etkilerini ele alacağım.
Faşizmin temel özelliklerine dair şimdiye kadar birçok yazar analizler yapmıştır. Bu analizlerde toplamda onlarca özellikten bahsedilmektedir. Bana göre en önde gelen özellikleri aşağıda özetliyorum.
Modernizmin ve Rasyonalizmin İnkârı
Faşizm, varsayımları ve önermeleriyle, modernizmin, akılcılığın, bilimsel-eleştirel düşüncenin net inkarına ve tamamen çarpık önyargılara ve yanılsamalara dayanan bir ideolojidir. Toplumun çelişkili karmaşıklığını ve heterojenliğini reddeder, mutlak homojenlik ve itaat talep eder. Yanlışlanmaya kapalıdır.
Eşitlik (Sosyalizm) ve Özgürlükten (Liberalizm) Nefret
Faşizm, sosyalizme de liberalizme de eşit derecede düşmandır. Kendi toplumunu üstte-merkezde konumlandırır, diğer halklar değişik derecelerde aşağıda ve-veya düşmandır. Halklar arası eşitlik söz konusu olamaz. Aynı şekilde kendi toplumu da bir piramit gibi net bir hiyerarşiye göre örgütlenmelidir. En tepede lider, sonra partisi, sonra yan-destek örgütler, sonra yandaş yurttaşlar, sonra yandaş olmayan sıradan yurttaşlar ve en dipte muhalifler ve sakıncalı bulunan diğer sosyal gruplar. Bu anlamda faşizm, sosyalizmin zıddıdır.
Faşizm aynı zamanda siyasi ve ekonomik özgürlüğü (belki “serbestlik” demek daha uygun düşebilir) savunan liberalizme de karşıdır. Siyaset de ekonomi de sıkıca denetlenmelidir, her faaliyet faşizmin tanımladığı devlet ve toplum çıkarlarına uygun olmalı, buna uymayan hiçbir faaliyete izin verilmemelidir.
Otoriterlik
Otoriterlik faşizmin belkemiğidir. Demokratik kurumlar ve kuvvetler ayrılığı zayıflatılmalı (veya mümkünse yok edilmeli), her şey lidere (ve parti-devlete) bağlanarak merkezileştirilmelidir.
Milliyetçilik-Irkçılık
Her faşist rejimde (veya harekette-partide), kendi milletinin (veya ırkının, etnik grubunun, kültürünün) üstünlüğüne ve merkeziliğine yoğun bir vurgu vardır. Buna bağlı olarak diğer halklar (veya azınlıklar, göçmenler, mülteciler vb.) aşağılanır ve/veya düşmanlaştırılır.
Muhalefetin Bastırılması
Faşizm, muhalefete tahammül edemez, gücü oranında muhalefeti susturmak ve mutlak hakimiyet kurmak ister. Faşizme göre tek ve mutlak bir doğru vardır ve o doğrunun ne olduğunu da lider bilir. Muhalefet, baskıcı yasalar ve denetim altına alınmış yargı yoluyla veya yasadışı olsa bile faşizm tarafından meşru olarak görülen resmi veya gayrıresmi güçlerin uyguladığı şiddet yoluyla bastırılır.
Ekonominin ve toplumun sıkı denetimi
Faşizmin yekpare ve hiyerarşik toplum tahayyülü, siyasi muhalefete izin vermediği gibi, toplumsal ve ekonomik alanların da sıkı denetimini ve mühendisliğini gerektirir. Toplumsal hayat liderin/ideolojinin gereklerine göre şekillendirilmeye çalışılır. Ekonomik kaynaklar/ihaleler vb. liderin/ideolojinin tercihlerine göre dağıtılır.
Büyük sermayenin hakimiyetinde, kaybeden sınıfların umudu olabilme becerisi
Faşizm, nihai analizde büyük sermaye ile (en azından büyük sermayenin yandaş ve yandaşlaştırılmış kesimleriyle) büyük bir uyum içinde ve onların çıkarlarını kollayarak hareket etmesine rağmen, diğer burjuva siyasetlerinden farklı olarak, asıl kitlesel desteğini ekonomik ve sosyal statülerini kaybetme kaygısı yaşayan orta sınıflar (küçük burjuvazi) ve işçi sınıfının kimi kesimleri ve işsizlerden devşirir. Kaybeden ve kaybetme kaygısı yaşayan geniş kitleler, tüm-güçlü bir kurtarıcı tarafından kurtarılacakları fantezisi ile faşizme destek verirler. Böylece faşizm, belli bir ülkedeki egemen kapitalist sistemin yaşayabileceği ciddi krizlerden yine kapitalist sistem içinde kalarak, ama sanki kalmıyormuş gibi yaparak çıkmaya çalışma denemeleri olarak görülebilir.
Militarizm
Faşizm, orduyu ve askeri güç gösterilerini-kullanımını yüceltir, özel hayatlarında genel olarak iktidarsız hisseden kitleleri bu yolla hipnotize eder. Faşizm için savaş veya savaş ihtimali milli birliği sağlama yolunda eşsiz bir araçtır.
Sürekli tehdit algısı: İçimizdeki hainler – dış düşmanlar – Komplolar
Faşizm kendini yeniden üretebilmek ve kitleler nezdinde meşruiyetini sürdürebilmek için sürekli bir tehdit algısına ihtiyaç duyar. Devletimiz ve milletimiz sürekli olarak içimizdeki hainler ve dış düşmanlar tarafından tehdit altındadır, ona karşı sürekli olarak komplolar kurulmaktadır, saldırıya uğramaktadır. O yüzden başkomutanın (liderin) arkasında sımsıkı bir askeri disiplin hiyerarşisi içinde örgütlenmeli, içimizdeki hainleri tespit edip icabına bakmalı, dış düşmanlara karşı da sürekli teyakkuz halinde olmalıyızdır. Sürekli sıkıyönetim veya olağanüstü hâl, faşizmin normalidir.
Lider kültü
Faşizm kitle desteğini sağlayabilmek için, kitlelerle doğrudan duygusal bağ kurabilen karizmatik liderlere ihtiyaç duyar. Lider, devletin ve milletin yüksek çıkarlarının ulvi temsilcisi olarak tanımlanıp sistemin en tepesine yerleşir. Faşizmin yoğunluk dozuna bağlı olarak lider kültü tapınma düzeyine de varabilir.
Aktif kitle desteği
Faşist rejimleri, diğer tür diktatöryel rejimlerden, örneğin askeri diktatörlüklerden ayıran en önemli farklardan biri, güçlü ve aktif bir kitle desteğine sahip olmalarıdır. Faşist ve neo-faşist hareketler geniş kitleleri politik amaçlar için seferber edebilirler ve lidere/harekete yoğun bağlılık gösteren milis güçleri örgütleyebilirler.
Eylem Kültü
Faşizmin aktif kitle desteği ile doğrudan eylemi yüceltmesi kol kola gider. Faşist milisler ve duruma göre kitleler, yasaların yetmediğini düşündükleri yerlerde, yukarıdan gelen emirlerle veya bazen kendiliğinden, sakıncalı gördükleri kişi, grup veya kurumlara yönelik kolayca şiddete de varabilen eylemler yaparlar. Eylemlilik halinin yüceltilmesi, faşist hareketin kendi içindeki bağlılık dozunu arttıran bir araç olarak kullanılır.
Farklı olana dair korku ve nefret
Faşizm, çok sert ve katı bir iç – dış (biz – onlar) ayrımına dayandığı için, farklı kültürler, anadiller, hayat tarzları vb karşısında hem çok yoğun bir korku duyar hem de bu korkusuyla baş edebilmek için farklılıklardan nefret eder, onları yok etmek veya görünmez kılmak ister. Farklılıkları bir zenginlik olarak değil, bir bozulma, yozlaşma, saflığın kaybedilmesi olarak görür. Kendi toplumu tek tip olmalıdır, farklılıklar ayıklanmalı, “temizlik” sağlanmalıdır. Diğer toplumlar zaten kötü ve aşağılıktır, onlarla benzerlikler, ortak yanlar olmamalıdır (veya olsa bile görünmez kılınmalıdır). O yüzden faşist hareketlerin şaşmaz hedefleri arasında her zaman anaakım-hâkim kültürün dışında görülen azınlıklar, göçmenler, mülteciler, farklı cinsel yönelimlere sahip olanlar bulunmaktadır. Faşist zihniyete göre, toplum bu “pisliklerden-lekelerden” arındırılmalı, “öz-temiz” haline döndürülmelidir.
Toplumsal memnuniyetsizliklerin sömürülmesi
Faşizm, sosyo-ekonomik kriz dönemlerinde kök salmaya çok yatkındır. Savaş, iç-savaş, hızlı teknolojik dönüşümler (dijitalleşme, robotizasyon, yapay zekâ vb.), yoğun göç dalgaları gibi sosyo-ekonomik dokuyu zorlayan, işsizlik, yoksullaşma ve aşağılanmışlık duygularını kabartan kriz durumlarında, faşizm karmaşık/zor ama gerçek nedenler/çözümlerle uğraşmak yerine, kitlelere basit/kolay hedefler, günah keçileri sunar; kitleleri bu günah keçileri üzerinden hipnotize ve seferber eder. Hem aptallık düzeyinde bir vasata hem de şeytani düzeyde bir saldırganlık potansiyeline hitap eder.
Şiddete yatkınlık
Faşizm her zaman şiddete yatkındır. Sembolik-psikolojik şiddeti her zaman, yasaların elverdiği şiddeti sık sık, yasadışı olan ama kendince meşru gördüğü şiddeti ise keyfince gerekli gördüğü zamanlarda kullanmaktan çekinmez.
Erkek-egemenliği
Faşizm, erkek-egemenliğini savunma konusunda açık ara en önde gelen modern zamanlar ideolojisidir. Lider-baba otoritesine mutlak itaatin, geleneğe bağlılığın, tektipleştirmenin, gücün, askerliğin, şiddetin yüceltildiği faşist zihniyette, kadınların asıl rolü annelik üzerinden vatana millete hayırlı evlatlar yetiştirmektir. Cinsel yönelimi farklı azınlık gruplar ise zaten toplumun dokusunu bozan, bu nedenle de tedavi veya itlaf edilmesi gereken “hastalıklı” unsurlar olarak görülmektedir.
Faşist zihniyetin yaygınlığı
Yukarıda özetlediğim on altı temel özellik, bütün faşist/neo-faşist rejim/parti/hareketlerin (ve seçimli otoriter popülist rejimlerin) değişik derece ve formlarda paylaştıkları özelliklerdir. Ancak faşizmi sadece bir yönetim/siyaset tarzı olarak değil de bu sayılan özelliklerle tezahür eden, belli duygulanma, algılama, düşünme, davranma tarzlarına sahip bir zihniyet dünyası olarak düşündüğümüzde, faşist zihniyetin faşist parti/hareketlerin çok ötesinde bir yaygınlığa/etkiye ulaştığını, hatta yer yer siyaseten “anti-faşist” sayılabilecek hareketlere bile bulaşabildiğini görürüz.
Sonraki yazılarda faşist hareketlerin ve zihniyetin son yıllarda bu denli yükselmesine katkıda bulunan muhtemel faktörlere ve bu durumun psiko-politik dinamiklerine/etkilerine değineceğim.
xx
Kaynaklar
De Grand, A. J. (1995). Fascist Italy and Nazi Germany: The ‘Fascist’ Style of Rule. London: Routledge.
Eco, U. (1995). Eternal Fascism. The New York Review of Books (22 June 1995).
Galamba, A. & Matthews, B. (2021). Science education against the rise of fascist and authoritarian movements: towards the development of a pedagogy for democracy. Cult Stud of Sci Educ, 16, 581–607.
Griffin, R. (1993). The Nature of Fascism. London: Routledge.
Mann, M. (2004). Fascists. Cambridge: Cambridge University Press.
Mosse, G. L. (1999). The Fascist Revolution: Toward a General Theory of Fascism. New York: Howard Fertig.
Mudde, C. (2019). The Far Right Today. London: Polity Books.
Paxton, R. O. (2007). The Anatomy of Fascism. New York: Vintage.
Peters, M.A. (2019) The return of fascism: Youth, violence and nationalism. Educational Philosophy and Theory, 51:7, 674-678.
Poulantzas, N. (1974). Fascism and Dictatorship: The Third International and the Problem of Fascism. London & New York: Verso Books.