Genetik Milliyetçilik
Dr. Oktar Babuna lösemi oldu. Kemik iliği nakli yapılması gerekti. Türkiye’de ilik bankası yoktu. Meşhur bir tıp doktoru profesörünün doktor oğlu olduğu için basının ve diğer etkili/yetkili çevrelerin desteğiyle geniş bir kan verme kampanyası başlatıldı. Alınan kanların doku tiplemesi yapılacak ve nihai olarak Türkiye’de bir ilik bankası oluşturulacaktı. İlik bankası ciddi bir eksiklikti, binlerce lösemi hastası vardı. Dolayısıyla arkası sağlam birinin lösemi olması nedeniyle de olsa önemli bir sağlık probleminin çözümünde bir seferberlik başlatıldı. Lösemi olan Dr. Oktar Babuna olmasa Türkiye kimbilir ne zaman bir ilik bankasına kavuşacaktı. Neyse buna takılmayalım, sonuçta hayırlı bir iş yapılıyordu. Basının yazdığına göre 150,000 civarında kan örneği toplandı. Yalnız bir problem vardı. Türkiye’deki imkanlarla bu kan örneklerinin analizinin yapılması yıllarca sürebilirdi. O yüzden kan örneklerinin büyük çoğunluğu yurtdışındaki laboratuarlara gönderildi. Bu işin masrafını karşılayabilmek için de kan verme kampanyasının yanında para toplama kampanyası başlatıldı.
İşler bu minval üzre yürüyordu. Sonra seçim oldu, yeni hükümet kuruldu ve Sağlık Bakanlığı MHP’ye geçti. Dr. Osman Durmuş sağlık bakanı oldu. Ve ilk icraatlarından biri olarak da bu kampanyayı durdurdu. Hem de “ulusal stratejik çıkarlarımıza” zarar verebileceği gerekçesiyle. Bakanı kaygılandıran ve ulusal stratejik çıkarlarımızı kollamaya iten neden bu binlerce kan örneğine dayanarak yurtdışında Türklerin genetik yapısının ortaya çıkarılabilme olasılığıydı. Bakan öyle dedi. Ben MHP’li bakanın bu kaygısında tümüyle haklı olduğunu ve siyasi çizgisiyle mükemmel bir içsel tutarlılık içinde bulunduğunu düşünüyorum. Açıklamaya çalışayım.
Bu kampanyanın ticari/parasal boyutlarını bir kenera bırakıyorum. O yönden çapraşıklıklar var mıdır, yok mudur bilemiyorum. İnsanlardan kan alırken ne amaçla alındığını ve ne tür analizlerin yapılacağını açıklayan ve onay isteyen bir belge imzalatılıp imzalatılmadığını, kan veren insanlarin elinde böyle bir belge olup olmadığını da bilmiyorum. Bu tür çalışmalarda bu çok önemli, belirlenmiş amaç dışı kullanımı önlediği için. Bütün bu bilgisizliklerime rağmen, Bakan Durmuş’un stratejik çıkar meselesinde kendi açısından haklı olduğunu düşünüyorum. En azından teorik olarak yurtdışına gönderilen kanlarda genetik analizler yapılabilir. Böyle bir çalışmayı kim neden ister ve nasıl finanse eder sorularını bir tarafa bırakalım. Bakanımızın fantazisine ve buna dayanan kaygısına dönelim.
Diyelim ki yurtdışında gerçekten böyle genetik analizler yapıldı ve binlerce örneğe dayanarak “Türklerin” genetik yapıları ortaya döküldü. Ne olabilir ki bakanımız bu kadar endişelendi? Biraz arkaplan bilgisine ihtiyacımız var.
Malum bir İnsan Genomu Projesi yürütülüyor bir süredir. ABD merkezli ama uluslararası bir çalışma bu. İnsanın tüm genetik şifresini çözmeyi amaçlıyor ve teknolojik yeniliklere ve finansman durumuna göre üç ila on yıl daha süreceği düşünülüyor. Bir de bu projenin yanında İnsan Genomu Çeşitliliği Projesi (Human Genom Diversity Project-HGDP) var. Bir süredir askıya alınmış durumda. Bu da devasa bir proje ve bu projede dünyanın değişik ulusal/etnik gruplarından alınan doku örneklerine dayanılarak genetik analiz yapılıyor ve o grubun genetik yapısı ortaya konmaya çalışılıyor. Dünya çapında yüzlerce değişik grup bu araştırmanın kapsamına alınmış (bildiğim kadarıyla Türkiye bunların arasında değil). Amaç insan grupları arasındaki genetik farklılıkları incelemek. Bunun tıbbi faydaları yanında (örneğin bazı hastalıkların bazı gruplarda görulmemesinin genetik dirence bağlı olduğunun düşünülmesi gibi) hangi insan gruplarının hangileriyle akraba olduğu, kimlerin nerelerden nereye göç ettiği vb. sorulara da ışık tutacağı düşünülüyor. Örneğin yakınlarda böylesi çalışmalara dayanılarak bugünkü Japonların homojen bir topluluk olmadığı bir kolun Kore’ye, ayrı bir kolun da Kuzey-Doğu Asya’ya dayandığına dair bulgular bildirilmişti. Böyle bir bulğu da Korelilerden pek hazetmeyen Japonların hoşuna gitmemişti. Böylesi çalışmalar eskı tarıhı yeniden yazmaya aday görünüyor.
HGDP başladıktan bir kaç yıl sonra askıya alındı. Finansal zorluklar yanında temel neden özellikle Güney Amerika’daki küçük, içe-kapalı (yani genetik olarak görece homojen) grupların kan örneklerini verdikten sonra zaman içinde bu işe başkaldırmaları, ciddi bir hukuk mücadelesi başlatmaları oldu. Ana mesele “grubun genetik yapısının patenti kimde olacak?” sorusunda düğümleniyordu. Bu, çoğu yokolma tehlikesiyle karşı karşıya olan küçük yerli gruplar, eğer araştırma sonuçlarının mülkiyeti kendi ellerinde olmazsa, kendi genetik şifrelerinin ileride kendilerine karşı kullanabileceğini iddia ediyorlar. Örneğin yalnızca o grubu etkileyebilecek virüslerin üretilmesi gibi. Bu grupların genetik olarak görece homojen oldukları düşünülürse bu kaygı en azından teorik olarak temelsiz değil. Araştırmacılar da patentin kendi ellerinde olmasında diretiyorlar. Bu çekince yüzünden bu grupların çoğu projeden çekildiler ve verdikleri doku örneklerini de geri istediler.
Genetik devrimi yeni bir devrim. Henüz etik ilkeleri/kuralları yerli yerine oturmuş değil. Bir kişinin ya da bir grubun bir araştırmaya katıldığında genetik şifresine kimin sahip olacağı henüz açıklığa kavuşturulmuş değil. Bu etik problemler ve finansman meselesi yüzünden HGDP askıya alındı. Tekrar ne zaman faaliyete gececeği bilinmiyor.
Ancak bu proje askıya alınana kadar yapılan çalışmaların gösterdiği çok önemli bir bulgu var: Ulusal/etnik grupların kendi içlerindeki genetik çeşitlilik, gruplar-arası çeşitlilikten daha yüksek. Görece dışa kapalı, küçük etnik grupları bir kenera koyduğumuzda bu bulgu daha da çarpıcı. Irkçılığa genetiğin cevabı bu. Irksal böbürlenmelerin (trajediye de varabilen) bir komedi olduğunun genetik olarak ilanı. Örneğin Almanların kendi içindeki genetik çeşitlilik, Almanlarla Yahudiler arasındaki genetik farktan daha yüksek. Hitler’in kemikleri sızlasın.
Bakan Durmuş’un kaygısına hak vermiş, nedenlerini araştırıyorduk. İki olasılık akla geliyor:
- MHP’li Bakan Durmuş, Güney Amerika’daki küçük yerli gruplar gibi Türklerin de genetik olarak homojen bir grup olduğunu düşündüğü için, genetik yapımıza dair bilginin dış mihraklarin eline geçmesini biz Türklere karşı ileride hazırlanabilecek çeşitli biyolojik silahlara bir malzeme olabileceğinden kaygı duyuyor olabilir.
- Ya da MHP’li Bakan Durmuş, Türkiye’de yaşayan insanların genetik şifrelerinin ortaya konmasıyla “Türk ırkı” diye bir kategorinin abesle iştigal etmek olduğunun ortaya çıkacağından endişe ediyor. Düşünsenize Türkiye gibi genetik karışıklığın had safhada olduğu bir ülkede grup-içi çeşitlilik ne derece çıkar? Ne yaparız genetik olarak Ermenilerle, Rumlarla birbirimizle olduğumuzdan daha yakın çıkarsak? Bakan Durmuş tabii ki partisinin önemli motiflerinden birinin saf dışı kalmasına izin vermeyecektir.
Bakanımızın kaygısını anlayışla karşılayalım. Paranoya falan deyip geçmeyelim. Hiç de saçmalamıyor, işin içinde stratejik çıkarlar var.
[Bu yazı ilk olarak Radikal İki’de yayınlanmıştır]